14.12.2010

Küçükçekmece'de Bir Sürrealist.

www.12punto.com.tr için yazdığım yazı...

Küçükçekmece’de Bir Sürrealist.
3 Aralık Cuma günü Küçükçekmece Armonipark Alışveriş Merkezi’nde, görebileceğiniz en ilginç sergilerden biri vardı. İlgi alanım dahilinde İstanbul’a gelip giden, kalan, yok olan, planlanan bütün eserleri incelemeye çalışırım. Ama şuana kadar en çok etkilendiğim sergi bu oldu. Küçükçekmece Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi öğrencilerinin Dünya Engelliler Günü nedeniyle yayınlanan resimleri… Ve bu eserlerin çoğunun yaratıcısı olan Etkin Yurdaer.
Etkin, 14 yaşında otizmli bir genç kız. Tüm bu olanların, bu serginin, resimlerin, anlattıklarının, bu yazının, hiç birinin farkında değil. O da diğer dertdaşları gibi yoğun duygular içinde fakat basit anlamlandırmalarla hayatını sürdürüyor. Sergide yaptığı resimleri imzasız ve kimliksiz incelediğinizde belki ‘‘postmodern dönemin genç pıtırcıkları yine Kübist abilerine özenip saçmasapan figürlerin peşinden gitmiş’’ diyebilirsiniz. Lakin bunların yaratıcısı olan ressamın ne bir sanat tarihi bilgisi, ne de bir teknik resim bilgisi var. Üstelik ne Picasso’dan, ne Miro’dan, ne de Max Ernst’den haberdar.  Yani bu resimler surrealizm akımının etkisinde küçük özenti denemeler gibi görülse de, aslında tamamen empresyonist resimler.  Bak, duy, göster…
Etkin’i gördüğümde bir sandalyenin üzerine bağdaş kurmuş oturuyordu. Bir avucunda dirseği, diğer avucunda çenesi vardı. Ağzını da parmaklarıyla kapatmıştı, gözlerini bile kırpmadan aralıksız yere bakıyordu. Ya da yere doğru… Kısacık saçları, paçalarının altından gözüken beyaz çorapları, kalın pembe süveteri… Diğer çocukların aksine iletişime geçemedim onunla, pek konuşmadığını söylediler.  Hatta o gün boyunca hiç konuşmadı. Sergiden bir hafta önceki ziyaretimde gördüm bunları. Onların dünyasına girmek, giremediğini farketmek, samimiyetleri, sevgileri, basit ama sert ve güçlü tepkileri etkisinden zor kurtulacağım bir ambiyansa çekti beni. Burada pandalardan bahseder gibi konuşmak istemiyorum. İnsanlar, anormallere gösterdikleri ilgilerinden bahsederken, hayvanat bahçesinde gezerken gördükleri zürafa gibi bahsederler. Fıstıklarını anlatırlar avuçlarındaki. Ben bundan bahsetmiyorum. Ben hayvan olmaktan, fıstığın kabuğunu soyamamaktan, hatta kafese girmekten bahsediyorum. Biletli bir gösteriden değil!


Otizmli çocuklar doğduğu günden daha planlı düşünemeyen, ehlileştirilememiş saf birer insan gibiler… En çok da bu yüzden seviştik onlarla, çünkü özgür hala beyinleri. İşte tam da bu yüzden Etkin’in resimleri bu kadar ‘gerçek’ler. Çünkü o -iyi- resim tanımlamasını yerleştirememeiş kafasına. Ağacın yanına çizilen çiti veya kahverengi sıradağlar ardından doğan güneşi kimse ezberletememiş ona.
Çeşit çeşit insan olduğu gibi çeşit çeşit de otizmli var. Her birinin hassasiyetleri ve güçlü yanları farklı. Kapasiteleri ve yetenekleri de öyle.. Kimisi ‘Gitme’ demek için ‘‘ Aslında top oynayabiliriz seninle. Yemeğini yavaş yesene. Ezan okunuyor. Beni bayramda namaza götürdü babam, imam da vardı, minareden indi. Fatma öğretmene söyle bizi bahçeye çıkarsın. Benim topum var, benimle top oynar mısın? Evimiz çok yakın, evimize de gel. Belki dedem de gelir…’’ dese de, Kimisi de avucunun içini yanağıma yaslayıp, 2 saniye gözümün içine baktı.
Kapıdan çıkarken kapının yanındaki ilk sandalyede oturup yere/yere doğru bakıp ayaklarını salladı…
Zor bir yaşam, zorunda kaldıkları yaşam. Ama bu da bizim

 kolayımıza gore zor. Yani bunun da farkında değiller aslında… İhtiyaçlarını karşılayabildikleri sürece onlar için sorun yok. Ama ne yazık ki bunun için ölene kadar başkalarına ihtiyaç duyacaklar.
Burada söylediklerimi tıbbi çerçeveler içinde daraltmayın sakın, size Google’a otizm yazınca karşınıza çıkacak şeylerden bahsetmem. Bunların hepsi onlara dokundukça, o resimlere daldıkça hissettiklerim.
Ben Küçükçekmece’de bir sürrealistle tanıştım. Üatelik hiç bir bankanın sponsorluğu olmadan…






Hiç yorum yok: